Altın Kaplı Şehir El Dorado

Altın Kaplı Şehir El Dorado efsanesi gerçek mi? 1969’daki som altından saldan sonra bu kez kent bulunmuş olabilir… İspanyollar, Amerika kıtasına adım attıktan sonra kadim uygarlıkların Aztek, İnka, Maya izlerini ya sildiler ya da tahrip ettiler ve burayı bütün aramalarına rağmen bulamadılar.

Gonzalo Jiménez de Quesada’nın And Dağları’nda Muiska yerlilerinden duyduğu efsane onu ve ardıllarını peşinden sürükledi ama her tarafı som altından olan, altın tozuna bulanmış askerlerinin koruduğu efsane şehri hiç bulamadılar. Efsane 1500’lü yıllardan beri kulaktan kulağa yayılarak, edebiyata, resime, sinemaya girerek günümüze dek geldi. İstilacılar, hazine avcıları ve arkeologlar yüzyıllardır Rio Napo Nehri’nden Amazon havzasına dek El Dorado’yu aradılar…

2010’un ilk günlerinde belki de dünyanın en büyük efsanelerinden biri bu kez gerçekten bulunmuş olabilir. Hem de tesadüfen tarım arazisi açmak için yapılan ağaçların kesilmesinin, orman katliamının yapılmasının ardından… Antiquity dergisinin haberine göre orman yokedilince ortaya geniş bir alana yayılmış höyüklerin ilk izleri ve yapılar çıktı.

 

Uydu fotoğraflarında Brezilya’nın Bolivya sınırı yakınlarında bulunan dev geometrik şekilleri net biçimde gösterdi. Amazon Havzası’nda araştırmalar yapan arkeologlar, çok geniş bir alana yayılmış dev höyüklerin kayıp şehir El Dorado’nun kalıntıları olduğunu savunuyor. 250 kilometre çapında bir alana yayılan çemberler ve diğer geometrik şekiller sokakların ve çeşitli yapıların varlığını gösteriyor. 1969’da bulunan som altından bir saldan sonra bu kez kent bulunmuş olabilir.

EFSANE:
Efsane: Güney Amerika’da, Kolombiya ve Peru topraklarında yaygındır. Bu bölgede: bir zamanlar “Muisca” denilen bir kabile bulunmaktadır. Bunlar, bölgedeki diğer kabilelerden ayrı: And dağlarının üzerinde, 2500 metre yükseklikte yaşamaktadırlar ve kendilerine ait gelenek, görenek ve adetleri bulunmaktadır. Bunun yanında, bu kabilenin insanları: “altın” işleme konusunda çok gelişmiş ve usta olmuşlardı.
Birçok konuda gelişmiş olan bu kabile üyeleri, özellikle yaptıkları söylenen bir törenle önem kazanıyorlardı. Bu tören:yeni bir kralın veya baş rahibin işbaşına geldiğinde düzenleniyordu. Tören yeri ise: günümüzdeki “Bogota” şehrinin kuzeyindeki “Guatavita gölü” idi.
Ayinin başlangıcında: yeni hükümdar, gölün tanrılarına, adaklar sunuyordu. Devamında ise, kabile üyeleri tarafından sazlardan yapılan ve içi tütsü ve kokularla doldurulan bir sal hazırlanıyordu.

Bunun yanında: yeni hükümdarın vücuduna reçine sürülüyor, sonra bunun üzerine ince altın tanecikleri yerleştirilerek, tam bir altın adam ortaya çıkarılıyordu. Yeni hükümdar, bu işlemler sonucu hazır olduğunda ise, daha önce hazırlanan sala bindiriliyordu. Ama, sala onunla birlikte: altın ve zümrüt yığınları, altın taçlar, kolyeler, süsler, küpeler ve diğer birçok değerli eşya ve 4 hizmetkar bindiriliyordu.

Sal: trompetler ve fülütlerin çaldığı müzik eşliğinde, kıyıdan ayrılarak, gölün ortasına kadar gidiyor ve oraya ulaştığında, çevre sessizliğe bürünüyor ve salda bulunan hizmetkarlar: sal içinde bulunan tüm değerli eşyaları “adak” olarak, gölü döküyorlardı. Böylece, yeni önder: kral ünvanını alıyordu.

Evet, bu bir efsane ama, zamanla bazı araştırmacılar, bu efsanenin içinde, bazı gerçek noktaları ortaya çıkarmaya çalışmışlardır.

John Heming isimli araştırmacı: 17’nci yüzyılda, bölge insanının vücutları ve giysilerine, sivrisineklerden korunmak için, reçine veya bir tür yağ sürdüklerini belirtir. Bu durumun, özellikle, Venezuella Örinico nehri kıyısında yaşayan kabilelerde, yaygın olduğu söylenir. Belli kutlama günlerinde ise, bu kabile insanları, bu reçine veya yağ tabakası üzerine, çok renkli çizimler yapıyorlardı. Efsanede ismi geçen “Muisca” kabilesi ise, altın bakımında çok zengindi ve bunun doğal sonucu olarak, vücutlarına sürdükleri reçine veya yağın üzerine, altın parçacıkları bezemeleri, doğal bir sonuç olarak düşünülebilir.

16’ncı yüzyılın İspanyol savaşçıları, israrla, bu ünlü şehri aramışlardır. 1569 yılında, 300 İspanyol ve 1500 yerliden oluşan büyük bir ekip, El Dorado şehrini bulmak üzere, Kolombiya’nın başkenti Bogota’dan yola çıkarlar, ancak yaptıkları bu 3 yıllık yolculuk, tam bir felaketle sonuçlanır ve geri döndüklerinde, yalnızca 64 İspanyol ve 4 yerli kalmıştır.

1596 yılında, İngiliz kaşif Sir Walter Raleigh, şehrin yerini tam olarak bildiğini yazmıştır.
Araştırmaların temelinde: Muiscaların, Guatavita Gölünde yaptıkları tören bulunmaktadır. Çünkü, yukarıda söz ettiğim gibi, bu tören sırasında, gölün ortasında, birçok değerli maden, gölün sularına atılmaktadır. Zaten, El Dorado şehrinin de, bu gölün yakınlarında bulunduğu tahmin edilmektedir. Hatta, bu göl, birçok kez kurutulmaya çalışılmış, ancak başarılı olunamamıştır. Ancak, göl kıyısında, çamurlu kısımda, bir miktar altın levhalar ve zümrüt bulunmuştur. Yine de, elde edilen bu ganimet, gölde bulunduğu iddia edilen servetin, çok çok küçük bir kısmıdır. Evet, 20’nci yüzyılın ortalarına kadar, gölde kurutma çalışmaları, son hızla sürdürülmüş, ancak altın yığınlarına ulaşılamamış ve 1965 yılında, Kolombiya Hükümeti, bu kurutma çalışmalarını engellemek için, gölün bulunduğu alanı, doğal koruma altına almıştır.

1969 yılında, 2 tarla işçisi, Bogota şehri yakınlarında, Pasca kasabası civarındaki bir mağarada: 26 cm. uzunluğunda ve zarifçe işlenmiş bir altın sal maketi bulurlar. Sal maketi üzerinde: hepsi şık başlıklar ve kıyafetler giymiş, 10 hizmetkar tarafından taşınan bir kral figürü bulunmaktadır. Birçok kişiye göre, bu buluntu: Muisca kabilesinin, Guatavita gölünde yapmış oldukları yeni kral töreninin en büyük kanıtıdır.

GÜNÜMÜZ:
Günümüzde de, Peru ve Kolombiya ülkelerinde, bu efsanevi şehir aranmaya devam edilmektedir. Ancak, 450 yıllık bir geçmişi olduğuna inanılan bu efsanevi şehir ve hazinenin bulunması umudu: gelecek nesillere kadar sürecektir. Belki de, bu efsanevi şehir ve muazzam altın hazineleri, bir söylentinin ortaya çıkardığı bir hayal ürünü de olabilir.

 

  • Leave Comments