Kız Kulesi Altındaki Gizli Geçit

Kız kulesi Üsküdar’ın sembolü , İstanbulun simgelerinden en güzeli ve belki de en gizemlisi, Dünya mirasına geçmiş bir anıt hakkında anlatılan efsaneler, yapım amacı ve bulunduğu yer ile kendi içinde pek çok bilinmeyeni barındıran yalnız kule.

Üsküdar’da, Salacak’ın 150-200 metre açıklarında bulunmaktadır.  Kız Kulesi’nin ne zaman yapıldığı hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, bazı kaynaklarda Kule’nin mimari yapılanma süreci M.Ö. 341’e kadar indiği görülmektedir. Kız Kulesi’nin eski zamanlardaki isimleri, Damalis ve Leandros’dur. Damalis ismi, zamanın Atina kralı Kharis’in karısının adıdır. Damalis ölünce bu sahillere gömülmüş ve kuleye de bu isim verilmiştir. Ayrıca, Kule Bizans zamanı’nda “küçük kale” anlamına gelen Arcla olarak da anılmıştır.

İstanbul’un fethinden sonra adadaki mevcut kule yıktırılıp yerine ahşap bir kule inşa edilir. 1719’da bu ahşap kule çıkan yangınla kül olur. 1725 yılında şehrin Başmimarı tarafından kâgir olarak yeniden inşa edilir. Kule üst kısmı değiştirilerek üst tarafa camlı bir köşk ve onun üzerine de kurşunla kaplı bir kubbe eklenir. 1857’de Kule’ye tekrar fener ilave edilir ve 1920 yılında fenerin lambası otomatik ışık sistemine kavuşur.Cumhuriyet’ten sonra bir süre deniz feneri olarak da kullanılan kule;1964 Savunma Bakanlığı’na, 1982 Denizcilik İşletmeleri’ne devredilir. Günümüzde özel bir şirket tarafından restore edildikten sonra, restoran olarak kamuya açılmıştır.Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayet bulunmaktadır.

Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine  izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içine bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.

Antik Çağlarda farklı isimler ile anılan kule şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır. Klasik hikayeyi herkes bilir. Kendisine, çok sevdiği kızının on sekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenen kral çareyi yılanlardan uzak, denizin ortasında ki kuleyi onarmakta bulur ve kızını da oraya kapatır. Ama kehanete engel olunmaz. Kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan yılan prensesi zehirler. Prensese demirden bir tabut yaptırılır. Ayasofya’nın girişine defnedilir. Bugün, halâ daha bu tabutun üstünde iki delik vardır.

Kuran-ı Kerim’de, Kehf  suresinde Hz. Hızır’la Musa’nın buluşmasından ve yol arkadaşlığına ait sırlardan bahsedilir. Hz. Hızır mahlukatın sırrına eşyanın görünmeyen ilmine vakıftır. Hz. Musa ise dış aleminin rehberi ve bilgesidir. Bu ayetlerde Hz. Hızır’la, Musa Aleyhisselamın buluştuğu iki denizin birleştiği yerden bahsedilir. Ancak coğrafya, açık bir şekilde belirtilmez. İsrail Kohenleri’nin de bildiği bir sır şu ki Hz. Musa ile Hz. Hızır bu Kızkulesi’nin bulunduğu bölgede buluşuyor. Karadeniz ve Marmara’nın buluştuğu; yani iki denizin birleştiği yer burası. Ayrıca Hz. Hızır Batın ilimde bir denizdi, Hz. Musa ise zahir ilimde. “İlmin deryası iki adam ve iki deniz” iki sır bir noktada cem oldular.

Bir de bu birleşmenin mührü gerekiyordu. Zamanla kulpuna oturtturulup bu mühür, Boğaz’ın bu mutena yerine dikildi. Hikayesi ne olursa olsun Kızkulesi de işte bu mühürdür, Kızkulesi onun bahanesidir. Hz. Musa’nın yardımcısı askeri deha Hz. Yuşa’nın makam kabri, kulenin teğetini alan tepededir.

Gelelim bu sırrı ortaya çıkartan hikayeye ,büyük bir antika koleksiyoneri olan İngiliz Sir Francis Crick’in malikanesinin kapısını gizemli bir adam çalar adamın son derece bozuk bir aksanı vardır ve muhtemelen Araptır. Elinde bir defter göstererek defteri Sir’e satmak ister deftere göz atan Francis Crick içinde bazı teknik çizimler ve arapça yazılar olduğunu görür adamın ısrarı üzerine birkaç sterlin vererek adamı gönderir sonraki günlerde çizimlere baktığında gözüne tanıdık geldiğini fark eder ve kısa bir süre sonra çizimlerin kız kulesine ait olduğunu anlar. Ancak bir farklılık vardır kule 3 katlı olarak resmedilmiştir. Kule ile alakalı bulabildiği tüm bilgileri toplayarak karşılaştırır ilk başta çizimlerin yanlış olduğunu düşünür fakat sonra merakına yenik düşerek notları tercüme ettirmeye karar verir.

Notlara göre kız kulesinin mahzeninde aşağıya inen bir geçit vardır ve bu geçitten deniz tabanı altında bulunan bir başka yapıya ulaşılmaktadır, yapı eski bir mağaranın içerisine inşa edilmiştir. Geçidi açan anahtar ise tam olarak tasvir edilmiştir.  ayrıca bu yapının bazı odalarını farklı amaçlarla kullanmak için tasarlanmış suyu doldurup boşaltma prensibi ile çalışan birde antik mekanizmadan bahsedilmektedir.

Sir Francis Crick’in  öğrendikleri sır ile iyice meraklandırır ve bu defteri kendisine satan o gizemli adamı araştırmaya başlar hatta bunun için özel bir arama emri dahi çıkarttırılır ancak bir sonuç alınamaz. Bunun üzerine sir notlarda tarif edilen anahtarın aynısını bir demir ustasına yaptırır. İleri ki yıllarda “Anahtarı elime aldığım da İstanbul’a gitmekten başka hiçbir şey düşünemiyordum” diyecektir. Anahtarını yaptırmasının ardından İstanbul’a gelip yapıyı yakınen incelemek hatta mümkünse ve eğer gerçekse altta bulunan bu saklı bölümün fotoğraflarını çekmek istemektedir. Sir yüksek bağlantılarını kullanarak İngiltere’nin Türkiye büyük elçiliği vasıtası ile dönemin Türk hükümetinden Mimari İnceleme adı altında 5 günlük bir izin alır ancak yanına birde koruma memuru verilecektir.

1960 Ağustosun’da yardımcısı ile İstanbul’a varır kısa bir hazırlığın ardından koruma memuru, sir ve yardımcısı kuleye varırlar. Sir hemen etrafı dolaşmaya başlar defter de söylenen giriş tam kulenin tabanındadır. Buraya vardığında yerde koca bir kayadan başka bir şey göremez ilk gün keşif çalışmaları ile geçer gider. Akşam otelinde kayayı kırması gerektiğini daha sonra tekrar örebileceğini düşünür ancak bunun için koruma memurundan kurtulmalıdır. Ertesi günü tekrar kuleye gitmek için Üsküdar da memurla buluşurlar memura işlerinin ölçüp biçmek olduğunu onun gelmesine gerek olmadığını yalnızken daha rahat çalışacaklarını söyler fakat memur vazifesi icabı bunu kabul etmez bunun üzerine sir’in yardımcısı memura daha önceden kararlaştırdıkları çok yüklü bir miktarda altını memura verir bu rüşvet memurun neredeyse 1 ömür alacağı maaş kadardır ve bu teklifi kabul eder. Franchis Crick o günden şöyle bahsetmektedir; “memur ona verdiğimiz çantayı aldı ve ardınca yürümeye başladı bizde hemen sandala bindik yardımcıma sürekli kürekleri daha hızlı çekmesini söylüyordum, nihayet kuleye varınca artık benimsin diyerek küçük bir sevinç çığlığı attım.”

Sir hemen girişin olduğu yere gider ve buradaki yaklaşık 20cm kalınlığındaki kayayı kırmaya başlar birkaç saatin ardından kaya kılır fakat büyük bir hayal kırıklığı yaşanır. Çünkü kayanın altında bekledikleri gibi anahtar deliği olan bir giriş kapısı yoktur bunun yerine daha da büyük ikinci bir kaya vardır. Bu ikinci kayayı da parçalarlar onunda altından bir başka kaya çıkar bu arada yorgunluktan bitap düşmüşlerdir ve artık gitme vakti gelmiştir. basit bir alçı harcı hazırlayarak oyuğu kapatırlar.

Ertesi günü 3. Kayayı da parçalarlar ve nihayet demir kapağa ulaşırlar ancak yüzyıllardır orada bulunan bu kapak öylesine bir hal almıştır ki anahtar deliği dahi eğrilip bürülmüştür ve ne kadar uğraşsalar da bir türlü açmayı başaramazlar böylece 3.gününde sonuna gelirler. Otellerine döndüklerin de Sir kapağı nasıl açabileceği dışında hiçbir şey düşünememektedir yardımcısı bir şekilde yüksek ısı ile açabileceklerini söylemişse de bu hem çok dikkat çekici hem de çok zahmetle bir yöntem olacağından kapağı kuvvetli bir asit kokteyli ile eritmeye karar verirler.

Yine kuleye vardıklarında bu yöntemle akşama doğru kapağı eritmeyi başarırlar ancak geç kalındığından içeri girme kısmını bir sonra ki güne bırakarak kız kulesinden ayrılırlar.
Sabah erkenden yine kuleye rutin şekilde hareket edilir. Geçit son derece karanlık ve dardır ip yardımı ile aşağıya kadar sarkar derinlik neredeyse 35 metre civarındadır. Geçitten sarkarken su damlalarının sesleri duyulmaktadır. Aşağı indiğinde lambasını yakar ve kendisini büyük bir girişte bulur biraz daha dolaştıkça kemerli ve kubbeli olan bu yapının neredeyse 500 m2 genişliğinde olduğunu anlar. Yapı bir çok bölüm ve odadan oluşmaktadır. Duvarlarda freskler vardır ancak bunlar yıllar içerisinde okunamaz hale gelmiştir.

Yerlerde daha önceden masa, sandalye, kitaplık olabilecek çürümüş tahtalar vardır. Ana oda da duvara oyulmuş bir sembol görür ancak bu sembol Osmanlı yada Bizans’a ait değildir.  Yapının bazı odaları çökmüştür. Çok eski bir kılıç bulur kılıcın boyu kısa kabzası ise çok ufaktır. O anda bu kılıcı ancak bir cücenin kullanabileceğini düşünür. mekanı elinden geldiğince aydınlatır ve şu anda bazılarını gördüğünüz fotoğrafları çeker. Kılıcı’da yanına alarak tekrar yukarı çıkar ve çimento ile söktükleri taşlarla geçidin ağzını yeniden kapatırlar. 90 lı yıllar da kılıca karbon testi yaptırılır test sonuçlarına göre kılıç 1600 ila 2000 yıl öncesine aittir. Sembolse kime gösterildiyse çözümlenemez yahut bir uygarlıkla bağdaştırılamaz. Bu konu Francis Crick’in 2004 yılında ki ölümüne kadar saklı kalır ölümünün ardın dan bir bankada kiralık kasada Defter, Crick’in konu ile ilgili notları, Kuleden aldığı kılıç ve kulenin gizli kısmına ait 30 tane siyah beyaz fotoğraf torunu tarafından bulunur.

 

Peki kız kulesi altındaki bu gizli mabed neden yapılmıştır? Ani saldırılarda kuledekilerin saklanması için bir korunak mı? Yoksa daha fazlası mı ? Ben şahsen bundan daha fazlası olduğuna ve bu gizli yapının bir şekilde gizli bir tünele bağlandığını ve buranın bir bağlantı noktası olduğuna inanıyorum. Bunu destekleyen bazı eski kaynaklarda da kız kulesinden geçen bir yeraltı tünelinden ve bu tünelin gizli bir ağ oluşturduğundan bahsedilir.

Barınma, gizli görüşmeler, kuşatmalardan kaçma, ibadet, şehre su temini. Yapılış nedeni ne olursa olsun İstanbul şehrinin altını  gerçekten adeta bir örümcek ağı gibi saran tüneller bilmediğimiz bir uygarlığın işaretleridir. Ancak erken Bizans dönemlerinde temiz su ve atık su kanalı amaçlı kullanılan bu tüneller yine o dönemin uygarlığına mal edilmiştir. Daha da ilginci bu labirentlerin Trakya, Marmara ve Anadolu istikametine devam ettiği iddialarıdır.

 

“İstanbul’un Yedi Harikası” adlı 100 yıllık bir kitapta, Çemberlitaş’ın hemen yakınında ve onunla bağlantılı Yerebatan Sarnıcı yönünden Ayasofya’yı da takip edip Marmara’ya bağlanan, oradan da Kınalıada’daki Papaz Manastırı’na ulaşan uzun bir yol izleyen ve “Köpek Öldüren Kanalı” olarak anılan bir tünelden bahseder. Bir başka varsayım da bu dehlizin Yerebatan Sarnıcı’ndaki gizli bir girişten kuzeydoğu yönünde ilerlediği, oradan Marmara’ya açıldığı, Kız Kulesi’ne uğrayarak Üsküdar’a ulaştığı, buradan düz bir hat halinde Kadıköy sahilini müteakip Moda sahilinden Marmara’nın altına uzandığı ve Kınalıada’daki manastıra ulaştığıdır.

Bu olaydaki en önemli ve belki de en gizemli kısımlardan bir tanesi de bahsi geçen durumun Ubisoft tarafından geliştirilen ve yayımlanan Assassin’s Creed serisinin parçası olan Assassin’s Creed: Revelations isimli oyunda işlenmesidir. Yavuz Sultan Selim döneminde geçen oyunda kız kulesine ayrı bir yer verilmiştir. Ve kız kulesinin altındaki kısım neredeyse Francis Crick’in  defterinde geçen kesimlerdeki gibi canlandırılmıştır. Acaba bu sadece basit bir tesadüf mü? Yoksa oyun yazarlarının hayal gücü mü? Ya da bilmediğimiz çok daha derin bir gizemin parçası mı ?

İstanbul sürekli yıkıma ve yağmaya uğradığı için tılsım, efsane ve gizemlerle dolu bir şehirdir. Kimbilir belkide bu gizemlerin anahtarı yüzlerce yıllık terkedilmiş tünellerde bizi bekliyordur ?

#kızkulesi #istanbul #kızkulesiefsanesi  #gizemlervebilinmeyenler

    1. esra 24 Kasım 2017
    2. furkan 8 Şubat 2018
    3. TUNCA Nuket 13 Eylül 2018
      • Alper Erdem 13 Eylül 2018
    4. Cennetyt 27 Ekim 2018
    5. erol 20 Nisan 2019
    6. erol 20 Nisan 2019
    7. erol 20 Nisan 2019
    8. vatandaş 6 Kasım 2019

    Leave Comments