Göbeklitepe’yi Aborjinler mi Yaptı ?

Şanlı Urfa’ya 22 km uzaklıkta olan ve günümüzden tam 12.000 yıl önce inşa edilmiş dünyanın ilk tapınağı Göbeklitepe, İnsanlık tarihinin şimdiye kadar bildiğimiz tüm bilgileri tekrar gözden geçirmemize sebep oluyor. Ve gün geçtikçe çözülmeye çalışılan sırlarına bir yenisi ekleniyor.

Göbeklitepe  Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur. Bu yapıların ortak özelliği, T biçimindeki 10-12 dikilitaş yuvarlak planda dizilmiş, araları taş duvarla örülmüştür. Bu yapının merkezinde daha yüksek boyda iki dikilitaş karşılıklı olarak yerleştirilmiştir. Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartılarak veya oyularak betimlenmiştir.

Söz konusu motifler yer yer bir süsleme olamayacak kadar yoğun olarak kullanılmıştır. Bu kompozisyonun bir öykü, bir anlatım veya bir mesaj ifade ettiği düşünülmektedir. Hayvan motiflerinde boğa, yaban domuzu, tilki, yılan, yaban ördekleri ve akbaba en sık görülen motiflerdir. Bir yerleşim yeri değil, kült merkezi olarak tanımlanmaktadır. Buradaki kült yapılarının üretime geçiş aşamasına -tarım ve hayvancılığa- yakın olan son avcı grupları tarafından inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Diğer anlatımla Göbekli Tepe, çevredeki oldukça gelişmiş ve derinlik kazanmış bir inanç sistemine sahip olan avcı-toplayıcı gruplar açısından önemli bir kült merkezidir. Bu durumda bölgenin en erken 11.600 yıl öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. Göbekli Tepe’nin bir kült merkezi olarak kullanımının MÖ 8 bin dolaylarına kadar devam ettiği, ve bu tarihlerden sonra terk edildiği, başka veya benzer amaçlarla kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Göbeklitepe’yi bu kadar önemli kılan unsurların başında da taş duvarlarda işlenmiş hayvan ve sembollerin gizemi gelmekte . Bu konuda yoğun bir araştırma yapan Edinburg Üniversitesi’nin yaptığı bir çalışmada bulunan taşların üzerinde oyulmuş sembollerin yüzyıllar öncesinin takımyıldızlarıyla bağlantılı olabileceği keşfedilmiştir.

Telegraph gazetesinin haberine göre Edinburgh Üniversitesi’nde çalışma yürüten bilim insanları işaretlerin M.Ö. 11 bin yıl önce dünyaya çarpan ve küçük bir buzul çağının başlamasına sebep olan kuyrukluyıldız grubunu ifade ettiğini söylemektedir.

Bilim insanları Göbekli Tepe’deki ‘Akbaba Taşı’nın üzerindeki sembollerin o dönem Anadolu’dan izlenebilen ve gökyüzünde gözlenen takımyıldızları temsil eden astronomik semboller olduğunu ortaya koydu. Bu tez daha önce Graham Hancock’un ‘Magicians of the Gods’ kitabında öne sürülmüştü. Araştırmacılar bu keşfi yapabilmek için özel bir bilgisayar programıyla M.Ö. 10.950 yılına gitti ve Türkiye’de gözlemlenebilen takımyıldızları tespit etti.

Araştırmacılar 11,500 – 15,500 yılları arasındaki dönemin Younger Dryas olarak bilindiğini ve bunun dramatik iklim değişimi yaşanan bir dönem olduğunu söylediler. Arkeologlar Göbekli Tepenin en azından 12,000 yaşında olduğu konusunda hemfikirler ve bu onu bu döneme yerleştiriyor. Göbekli Tepenin, yaratıldıktan 1000 yıl sonra gömüldüğü söylenmekte. Arkeologlar bunun insanlar tarafından kasten mi yapıldığını yoksa doğal olaylar ile mi olduğunu bilmiyorlar. Bazı insanların belki de toplumun inşa ettikleri anıtları felaketten korumak istedikleri için bunu yapabileceği de söylenmekte.

Edinburg Üniversitesi’nin yaptığı bu çalışmada devam ederken bilim adamları 45 ila 65 ton arasındaki sütunlar üzerinde Avustralya’nın yerel kavmi Aborijinlerin kullandığı bir sembol keşfedildi. Ortasında bir çizgi bulunan uçları birbirine dönmüş iki adet “u” şeklindeki sembollerin Göbeklitepe’nin Güney Amerika’daki eski kavimler haricinde başka kültürlerle de bağlantılı olabileceği ihtimalini gündeme getirdi. Araştırmacı ve yazar Bruce Fenton’a göre Göbeklitepe’yi Aborijinler inşa etmiş olabilir.

Kültürler arası bir analiz gerçekleştiren Fenton, Avustralya’nın kuzeyindeki Arnhem Land bölgesi ile Göbeklitepe’yi kıyasladı. Fenton iki bölgede de birbirine benzer birçok sembol ve motif tespit etti. Fenton’a göre üzerinde iki adet u harfine benzer şeklinde bulunduğu sembolü Aborijinler, “Karşılıklı bir şekilde oturan ve bilgilerini paylaşan iki insanı” tasvir etmek için kullanıyor.

Göbeklitepe’de bulunan bir kadın figürüyle Aborijinlerin Yingarna ismini verdikleri tanrıları da benzer özelliklere sahip. Fenton Göbeklitepe’deki oyarak yapılan şekillerin, iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen doğal afetleri Aborijinlerin Şamanizm’e benzer inançlarıyla durdurmaya çalıştıklarını öne sürüyor. Fenton’a göre dönemin halkı felaketlere tanrıların neden olduğunu düşünmüş ve Göbeklitepe’yi de felaketlere engel olmak için inşa etmişti. Uzman, Göbeklitepe’de bulunan hayvan şekillerinin, türü tükenmiş olan hayvanların ruhuna seslenmek için yapıldığını belirtiyor.

Diğer sütunların birinde ise , Fenton aborijin kültürünün en kutsal eserlerden biri olan Churinfa taşları için ayrılmış bir sembolü belirlediğini söyledi. Türkiye’deki 12,000 yıllık sitedeki Churinga taşlarının, Göbekli Tepe kültürü ile bağlantılı olduğunu düşündüğünü söyledi. Bunların Aborijinlerin sulama deliklerini göstermek için kullandıkları eşmerkezeli çemberleri gösterdiği söyleniyor, zig-zag çizgiler ise su yollarını temsil ediyor.

Fenton taşlardaki hayvan sembollerinin çoğunun Aborijinler tarafından kullanılan klan totemleri ile ilgili olduğunu söylüyor. Göbekli Tepe’de gösterilen tek dişi figür ile Aborijinler tarafından yapılan Yingarna betimlemeleri arasında bir çok benzerlikler olduğunu işaret ediyor. Fenton, Göbekli Tepe’de felaketin gerçekleşmesini durdurmaya çalışmak için, kadim kültürün Aborijin şamanizmini kullanmış olabileceğini de belirtmekte.

Uzun yıllar Avustralya’da yaşamış ve Aborjin kültürünü incelemiş biri olarak ben bu teoriye tam olarak katılmıyorum. Aborijinler  genel olarak Avustralya, Tasmanya ve çevre adalarda yaşayan yerlileri tanımlamakta birlikte kendilerine özgü pek çok ruhsal ritüelde barındırmaktadır. Aborjinlerin toprağa saygı ve Düşzamanı inancı üzerine kurulu şifahi gelenekleri ve manevi erdemleri bulunmaktadır. Rüyalar ve düşler hem yaradılışın antik zamanını hem de günümüz gerçeğini ifade etmektedir.

Avustralya Aborjin mitolojisi üç temel şeye gönderme yapar: insan, toprak ve kutsal alan. Dünyanın yaratılışı sırasında, yani insan hayatı ortaya çıkmadan evvel, ” Düş Zamanı ” adı verilen bir dönem yaşanmıştır. Avustralyalı Aborjinler, insanların yaratılıştan sonra aynı anda hem fiziksel dünyada hem de ” Düş Zamanı ” nda yaşadığına inanılır. Buna göre hayatta ve ölümde, her birimizin bir parçası sonsuz ” Düş Zamanı ” nda varlığını sürdürür.

Ayrıca Avustralya’ daki inanç sistemleri şaşırtıcı derecede çeşitli olmalarına rağmen, tekrar tekrar ortaya çıkan ortak bir karakter vardır: Gökkuşağı Yılanı. ” Gökkuşağı Yılanı ” na atfedilen hikayeler ve isimler değişse de genellikle suyla ve dolayısıyla hayatla özdeşleştirilir. Pek çok hikayede insanları midesine indirir fakat Avustralya halklarına örf ve âdetler de armağan eder. ” Gökkuşağı Yılanı ” yaratılış ef sanesi olarak, aynı zamanda da Avustralya’ nın yasaları nı, âdetlerini ve totemik kabile kültürünü açıklamak için kullanılır.

Her hayvan, sadece kendi türündeki canlıları avlayarak ekolojik dengeyi korumaya yardımcı olur. Yılan, yasalar koyar ve yasalara itaat etmeyenlerin hayvan biçiminde kalacağını, yasalara uyanların ise insan formuna terfi edeceğini söyler. Her kabilenin belli bir hayvandan geldiğine inanılır. Bu hayvanlar kabilelerin totemidir ve totem onlara kökenlerini hatırlatır. Kabiledekiler, bu totem hayvan hariç her şeyi yiyebilirler. Böylece herkese yetecek kadar yemek olur. Bu, kaynakların sınırlı olduğu bir diyar için epey faydalı bir ilkedir.

Bununla beraber dinsel ritüellerinde sanatları ile kullandıkları semboller, onların yaşamının da bir parçasıdır ve bu sembolleri işaret olarak kullanmayı ve çoğu yere kazımayı severler. Kayalar üzerine bu semboller oyulsa da genelde toprak boyalar ile elleriyle resmetmeyi severler. Sonuçta tam olarak belli bir dinsel unsuru gözetmeyen ve ruhsal ritüele bağlı şamanik bir inanç sistemi ile tanımlanabilecek bu yerlilerin, tapınak ve kült inanç yeri benzeri yerleri yoktur, kabileler arasında belli fetiş ve totemler olsa da bunlar ağaçlara kazınmıştır ve bu yüzden yapı olarak da evleri basit bir korunaktan ibaret olan Aborjinlerin detaylı, mühendislik  ve mimari bilgi gerektirecek Göbeklitepeyi yapmış olmaları çok düşük bir olasılıktır.

Eski zamanlarda dünyadaki kıtaların bölünmesinden önce insanlığın farklı yerden göçü ile ırkların oluştuğu savı ve Göbeklitepede bulunan birkaç benzer sembol bunların ispatı olamaz. Sonuçta insanlık kadar eski pek çok farklı  eski medeniyetlerde bile kullanılan semboller bazen birbirleri ile benzer yönler göstermektedir. Fakat bu onların aynı yerden çıktığının net ve bilimsel bir ispatı değildir. Örnek vermek gerekirse güneşi anlatmak isteyen bir uygarlık ister istemez bunu sembol olarak bir daire ve sıcaklığını anlatmak içinde etrafına çizgiler çizecektir. Kollektif  bilinç dahilinde yapılan bu anlatım , benzer olgular gösteren kültürler ile arasında bir bağ sağlamaz .

Gizemi hala çözülemeyen Göbeklitepe’de  yapılan kazılar devam ettikçe ortaya çıkan sırlarda o derece derinlere inmekte.

#göbeklitepe   #gobeklitepeenglish  #göbeklitepeurfa  #göbeklitepebelgeselitrt   #göbeklitepegizemi  #göbeklitepeaborjin  #aborjin  #göbeklitepesembol #göbeklitepegerçeği #gizemlervebilinmeyenler

 

  • Leave Comments