YUREİ HAYALETLERİ

Japon Efsanelerinde adı geçen Yurei Hayaletleri Shinto inanışına göre herkesin ‘reikon’ denilen bir ruhu vardır. İnsan ölünce reikon bedeni terk eder ve ruhu, ölmüş atalarının ruhlarına karışır. Kişi katledilmişse, öldürülmüşse, kazaya kurban olmuş veya intihar etmişse, ruhunu huzur içinde teslim edemez ve ruhu temiz olarak bedeni terk edemez. Yaşayanlardan öcünü almak için hayalet olur. Erkek hayalet azdır, genellikle hayaletler kadın olur. Japonlar, ölen kişinin ruhunun ölümden sonraki günlerde, dini törenlerle gereği gibi temizlenmediği takdirde de, hayalet olarak bu dünyaya, eski yaşadığı yerlere geri döndüğüne inanırlar.

Ölen kişinin ruhu, din adamı ve dua eden kişiler tarafından, kıskançlıklarından, kızgınlıklarından, kötü hislerinden temizlenmezse, ölülerin dünyasına gidemez, eski yaşadığı yerlere hayalet olarak döner. Oralarda sık sık görünür, onu kötülüklerinden temizlemekle yükümlü olan kişilere dadanır, onları rahatsız eder. Ne zaman ki ölü tam olarak temizlenir, sıkıntılarından arındırılır, huzura kavuşur; o zaman ölülerin dünyasına gider ve ruhu sakinleşir, bu dünyada yaşayanları da rahatsız etmez.

 

 

Japonya’da 794 ve 1185 yılları arasındaki Heian devrinde, hayaletlerin yaşayanlar üzerinde havada uçtukları, salgın hastalıklar, açlık, kötülükler meydana getirdikleri ve insanları rahatsız ettikleri söylenmiştir. 1185 ve 1333 yılları arasındaki Kamakura devrinde de, hayaletlerin rakun ve tilki gibi küçük hayvan kılıklarına girdikleri, ve insanları doğru yoldan çıkarttıkları yazılmıştır. 1336 ve 1573 yılları arasındaki Muromachi devrinde, ev halkının kullandığı eşyalardan, 100 senelik ve daha eski olanların ilah olduğuna, bu kutsal ve çok kıymetli eşyaların bazı gizli güçler taşıdığına, onlara büyük saygı ve itina gösterilmesi gerektiğine inanılırdı.

1573 ve 1600 yılları arasındaki Momoyama, 1603 ve 1868 yılları arasındaki Edo devirlerindeki inanç ise, bir kişinin salgın ya da herhangi bir hastalıktan ölümü halinde dev bir şeytana dönüşeceğiydi.

 

Edo devrindeki baskıcı despot feodal rejim üyeleri, o zamanlarda olan tabii afetlerin sebebinin kötü bilgiler, intikamcı ruhlar ve hayaletler olduğunu söylemiş, korkutucu hayalet ve ruh konulu tiyatro oyunlarının gösterimini, hükümetin zarar görebileceği korkusu ile yasaklamışlardı. Çoğu hikayelerdeki kötü yaratıklar genellikle talihsiz, zavallı kadınların ruhları olurdu. Onlar intikamcı, kötülük yapan hayaletlerdi.

Çoğu, dünya yaşamlarında sefalet ve ızdıraba maruz kalmış kişiler olup, ölümlerinden sonra hayalete dönüşürlerdi. Kadınlara yapılmış ve onların hayalet olarak insanlara yaptığı, gaddarlık ve zulümler, Japon hikaye, efsane ve masallarında tekrarlanıp dururdu. 1700’lü yılların başlarında bu hikayeler kukla tiyatrolarında bolca gösterilirdi. Daha sonra bu tip efsaneler Osaka ve Edo’daki büyük tiyatrolarda oynanmaya başlandı. 18. yüzyıl sonlarında Japonların geleneksel Kabuki tiyatrolarının ana teması intikamcı hayaletler ve ruhlardı. Burada Kabuki nedir, ona bir göz atarsak, Kabuki 16. yüzyıl sonlarında İzumo’nun büyük tapınağı Okuni’de ibadet etmek için yapılan dansların değişime uğraması sonucu doğmuştur.

Japon geleneksel stili dans etmeyi ve şarkı söylemeyi içeren Kabuki’yi, batılıların operasına benzetebiliriz. Çok renkli ve oldukça gösterişlidir. Bazı oyunlarda hayalet kadınlar canlandırılır, katiller sahnede bütün kanlı detaylarları ile gösterilirdi. Bu kanlı, korkunç olaylar seyircilerde korku, şüphe ve şok etkisi yaratırdı. Söz konusu oyunlar oldukça popüler olup, birçok ünlü Japon ressamı, Kabuki oyunlarındaki bu korkunç sahneleri, resimlerinde konu olarak kullanmışlardır. Yurei’ler genellikle ‘katabira’ denilen, eski zamanlarda ölülere yakılırken giydirilen beyaz kimono ile görünürler, bacakları yoktur. Başlarında, alınlarının üzerinde, üçgen şeklinde kağıt veya kumaştan bir parça bulunur. Çoğunlukla gece 2 ile 3 arasında görülürler.

 

Eski zamanlarda Tessan Aoyama isimli bir samuray, seramik yemek takımlarına, bardaklara ve eşyalara oldukça meraklı idi. Evinde çok değerli aile yadigarı seramik koleksiyonları vardı; bunları çocuğu gibi sever, korurdu. Samuray’ın yanında çalışmakta olan Okiku isimli hizmetçi kızın görevi, bu seramikleri temizlemekti. Bir gün temizlik sırasında kızcağız birini yere düşürdü ve kırdı, çok korkmuştu; ama yapacak bir şey de yoktu, olan olmuştu. Samuray bu olayı duyunca o kadar öfkelendi ki, hemen kılıcını çekip kızcağızı oracıkta öldürdü, yanında çalışanlara da kızın cesedini evin yanındaki kuyuya atın, diye emir verdi. Bundan sonra her gece kuyudan tabakları sayan Okiku’nun sesi gelmeye, kalpleri parçalayan hıçkırıkları duyulmaya başlandı. Kızın hayaleti de kuyudan çıkıp çevreyi dolaşıyordu. Bu olay, Samuraya çok ızdırap vermeye, vicdan azabı çektirmeye başlamıştı. Her gece kızın tabakları sayma sesi samuraya o kötü olayı devamlı hatırlatıyordu. Sonunda kızın intikamı, Samuray Tessan Aoyama’nın delirmesi ile alındı. Bu olayın gerçekliğine inanıp inanmamakta serbestsiniz; ancak Himeji kalesinin altında bugün de o kuyuyu görebilirsiniz. Bu kale Kobe şehrinin 50 km. batısında Himeji şehrinde yer almaktadır.

 

 

400 senedir aynen şeklini muhafaza etmekte olup, Japonya’daki en iyi korunmuş tarihi kaledir. Tom Cruise’ün rol aldığı Son Samuray filminin de bazı sahneleri bu kalede çekilmiştir. Tokyo ve Kyoto arasındaki Tokaido yolu üzerinde, adı ‘Gece Ağlayan Taş’ olan meşhur bir kaya vardır. Hikayeler gece bu yolda kocası ile buluşmak için seyahat eden hamile bir kadının haydutlar tarafından hunharca öldürüldüğünü, cinayet sırasında kadının kanının çevrede bulunan bir kayaya sıçradığını yazar. Bu kayadan o geceden beri her gece, kadının gözyaşları kabul edilen su sızar. Japonlar halen kadının ruhunun bu dünyadan ayrılmayıp, kaya üzerinde ikamet etmekte olduğuna, ara sıra geceleri insanlara gözüktüğüne inanmaktadırlar.

 

 

  • Leave Comments