Ölü Yiyenler Tarikatı Aghoriler

Yamyamlık (Antropofaji, Kanibalizm), insanın, kendi türünden varlıkların (insan) etini veya iç organlarını yeme eylemi ya da alışkanlığıdır. Yamyamlık eylemini gerçekleştiren kişiler ise yamyam olarak adlandırılır. Yamyamlık kelimesinin türediği Küçük Antiller’deki Karayip halkının 17. yy.’a ait efsanelerinin kayıtları bu halkın yamyamlar olarak uzun süreli bir ün kazanmasını sağlamıştır. Yamyamlık geçmişte dünyanın birçok kısmındaki insanlar arasında yaygın bir durum olup 19. yy.’daki bazı izole Güney Pasifik kültürlerinde ve bugünkü tropik Afrika’nın bazı kısımlarında halen devam etmektedir. Yamyamlığın kültürel görecelik sınırlarının sınanması olduğu söylenmiş ve Antropologlar için “kabul edilebilir insan davranış sınırlarının ötesinin ne olup olmadığını tanımlamak” açısından tartışma konusu olmuştur. Hindistanda ise bunu dini bir rütielin parçası ve hayat felsefesi olarak gören bir mezhep vardır. Aghoriler

Aghoriler  Kapalika’nın bir parçası olduğuna inanılmış bir Hindu mezhebidir, Lord Shiva’ya tapan bir gruptur ve Kalamukhas’tır yani  Siyah yüzlü. Aghori Sadhus olarakta bilinirler. Güney Asya’da çoğunlukla Varanasi ve Kashi, olarak Hindistan’da yaşıyorlar. En korkulan ve en saygı gören klan olarak, dini rutinlerinin bir parçası olarak gösterdikleri sıradan ve tüyler ürpertici ayinleri nedeniyle merak uyandırmaya ve halk arasından uzak tutulmaya yetecek kadar ünlüdürler.

Aghorilerin  1000 yaşın üzerinde bir inanç olduğu söylenir; ilk Aghora Sadhu Keenaram olur. Kasi Vishwanath’ın en saygın tapınağının gururla durduğu Ganj nehri kıyılarında Varanasi şehrinde yaşam bulmaktadır.

Hindu inançlarına göre, Lord Shiva, kötü eylemleri ve kötü fiiller yapan insanları imha eden kişi olarak bilinir . Bu görevi tamamlamak için Lord Bhairava olarak başka bir forma dönüyor ve  yanmış cesetlerin külünden başka bir şey giymiyor.Bu yüzden Aghoriler  Lord Shiva’nın bir parçası olduğuna inanıyorlar ve müritlerin  çoğu ölülerin külüden başka bir şey giymezler. Pek çok Hindu , tuhaf ritüelleri ve faaliyetleri nedeniyle onları Hindu olmayan biri olarak tanımıyor ve kınıyorlar. Peki Aghoriler aslında kınanmaları için ne yapıyorlar?

Hindular, ölülerin ruhunun huzur içinde olacağına inandıkları için  cesetlerini yakarlar böylece cesetleri Ganj  nehri kıyısına götürürler ve bütün günahları temizleyen  kutsal nehir olarak adlandırdıkları için orada yakarlardı. Hinduların çoğu ölü cesetlerin küllerini “Moksha” (ölüm ve yeniden doğum çemberinden kurtuluş) için yapılan ritüelleri gerçekleştirmek için Dünyanın dört bir yanından cesedlerin küllerini buraya getirir. Vücutlarını yaktıkları ve suya bırakılan cesedler bazen yüzmekte ve uzun süre su yüzeyinde kalmaktadır.  Hindistan’ın her yerinde Aghoriler  son derece can sıkıcı iştahlarıyla tanınmaktadır. Çünkü Aghoriler bu yanmış cesetleri sudan çeker ya da ölülerin bedenlerini ölü yakma gerekçesiyle bulur ve onları götürürler, bazılarının  pooja adını verdikleri ölen kişinin ruhu için dua ederler ve bittiğinde, vücudun belli kısımlarını kesip, alevde pişirerek  veya çiğ olarak yerler.

Ayrıca Onların yemek alışkanlıkları, ölülerin kafatasından yapılmış bir bardakta içmek ve  çürük yiyecekler, çöp toplama yerindeki yiyecekler, hayvan dışkıları, hayvan idrarları ve çürümüş  insan cesetleri gibi uygar bir insanın her ne pahasına olursa olsun yiyemeyeceği her şeyi içermektedir. Ancak kötü iştahlarının kendi sebepleri varmış gibi görünüyor. Dışkı tüketiminin ego öldürmesi ve insanın bir Aghori  olarak hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan güzellikteki insanın algısını koparttığı söylüyorlar.

Varanasi yoğun nüfuslu bir şehir olmasına rağmen, yamyamlık, insanların nekrofagik ihtiyaçları için öldürmedikleri, ancak ölüme neden olan yerlerden ceset tüketmeleri nedeniyle, Varanasi’ndeki Aghoriler  tarafından herhangi bir halk tepkisi olmadan açıkça uygulanmaktadır. Cesetler çiğ yenir ve bazen açık ateşte kavrulur. Belirli bir miktarda et yedikten sonra cesedin üstüne otururken bütün gece devam eden bir meditasyon yapmaya başlarlar.

Aghoriler ayrıca ürkütücü moda anlayışıyla biliniyor. Şehrin içinde vücudunda başka hiçbir şey yapmadan dolaşıyorlar, kirli yırtık küçük bir bez örtüsü kullanmadıkları  zaman çıplaktırlar. Çıplak olmak, onların şartlarına göre maddi dünyadan ve eklerinden feragat etmektir. Çoğu zaman çıplaklığını gidermek için vücutlarını insan küfünde kalan küller ile sıvarlar. Aksesuarları hakkında konuşurken, insan kafataslarını  boyunlarına kolye olarak takarlar . Bazı Aghoriler yakılmış insanların femurlarıyla (göğüs kemiği) Aghoran sembolü olarak dolaştığı da bildirilmektedir. (Bir baston gibi olabilir). Hiçbir zaman saçlarını kesmezler.

Aghoriler  Dünyanın dört bir yanındaki bilim adamlarının şaşkınlığı ile, kanser ve hatta AIDS gibi en inatçı hastalıklardan bazılarını tedavi edebilecek ilaçlara sahip olduklarını iddia ediyorlar. Tahmin edilen bu ilaçların İnsan yağlarından elde edildiği düşünülmektedir. Aghoriler  bu ilaçların adı geçen hastalıkları tedavi etmede çok etkili olduğunu iddia ederken, etik tezlerden dolayı modern tıpta ve bilim camiasında bunlar  hiç denenmiş ve test edilmemiştir.

Aghori Sadhus’un iyileştirici güçlerinin kara büyü’deki uzmanlıklarından geldiği söylenir. Bu uygulamalar hakkında söyledikleri, güçlerini asla zararlı işler için kullanmamalarıdır. Bunun yerine, onları bedenlerine ziyaret eden kurbanlara bulaşan hastalıkları emerler ve hastalıkları Kara büyü kullanarak ve yakarak ortadan kaldırırlar. Kara büyü yü  yoğun bir şekilde uygulayan bazı Aghoriler, Lord Shiva’yı ve tanrıça Kali yi ne kadar çok seviyorsa, çevrenin ve doğanın güçleri üzerinde kontrol yetkileri o kadar çok olur.

Hiçbir Aghori esrar içmekten kaçınmaz çünkü onlar dini mantralara ve rutin olarak gerçekleştirdikleri yorucu yoga uygulamalarına konsantre olmalarına yardım edenin  esrar olduğuna inanırlar. Esrar etkisi altında olmalarına rağmen her zaman ayık ve sakin görünürler. Meraklı ziyaretçiler, zevk için yabancı otu tüketip çekmediklerini sorduklarında, aniden iddiaları reddederler. Yabani otların sağladığı yanılsamalar ve halüsinasyonlar, dinsel kehanetler ve artmış manevi deneyimler olarak algılanır.

İnsan kafatası ya da ‘kapal’, bir Aghori’nin gerçek işaretidir. Bu kutsal nehirdeki kutsal adamların yüzen cesetlerinden temin etmesi gereken ilk şeydir. Gurusu tarafından sihirli büyü alındıktan sonra hayatını bir Aghori gibi başlayıp ölülerden kalanları yiyerek, Ganj ın  buzlu sularında banyo yapmaya başlar. Ateş çukuru onun tapınağı ve hayaletlerin ve kötülük ruhlarının evinin evidir.

Aghoriler  genellikle kabus gibi gözükebilir. Onlar Lord Shiva’nın gezegen üzerinde yürüdüğü, insanları uyandırmaya çalışan düzenlemeleridir. Bir Aghori bir şeye karşı nefret taşıyorsa, nefret ettiği şeyleri yiyecektir. Eğer onun içinde herhangi bir şiddet varsa, bu şiddetten kendisini kurtarmak için sevmeyi öğrenir. Eğer bir şeyi seviyorsa ve onu bağladığını düşünürse, hemen onu atacaktır. Nesneyi zihinsel olarak bırakıp fiziksel olarak bırakmadan kademeli kurtuluşa inanmazlar. Sevdikleri herşeyi bırakırlar ve beş duyusun nefret ettiği şeylere maruz bırakırlar.

Aghoriler’in hayata bakış açısı tamamen farklıdır. Bu hayatta yeniden doğuştan kaçınmak için güç aramaktadırlar .  Özgür bir hayat yaşarlar , aile veya çocuk sahibi olmak istemezler. Ayrıca hayatlarının bir sonucu olarak bu Dünyada hiçbir iz bırakmak istemezler. Yaptıkları ilk şey kendilerini kısırlaştırmak ve bir çocuğun doğmasında ve yetiştirilmesinde kendilerini yetersiz kılmak için üreme organlarına zarar vermektir. Bunu yaparak, kendilerinin bir sonraki nesline olan bağlantılarını kopartırlar.

Mezarlıklarda yaşayıp yakılmış cesetleri yiyen bu insanlar  ,öldüklerinde bedenlerinin yanmayacağını ve vücudlarının saf olduğunu düşünüyorlar, normal herhangi bir insan gibi değiller. Bu yüzden ölünce vücutlarının  Ganj nehri ile Lord Siva’ya götürüleceğine inanıyorlar.

 

    1. old world new world 16 Temmuz 2017

    old world new world için bir cevap yazın Cevabı iptal et