Dinozorlar Yaşıyor: Ruslar’ın Gizli Jurassic Parkı

Bilim dinozorların buzul çağıyla beraber neslinin tükendiğini kabul etmektedir. Ancak o günden bugünlere gelinceye kadar dünyanın çeşitli bölgelerinde dinozor gözlemleri yapılmaya devam etmiştir. Daha önce ki makalelerimden bir tanesin de sizlere Afrika’da yaşayan bir dinozordan bahsetmiştim Mkele Mbamba! Peki dinozorlar halen yaşıyor olabilir mi? Yaşıyorlarsa o günden bugüne kadar hayatta kalmayı nasıl başardılar? Veya hayatta kalamayıp da insanlar tarafından yeniden mi klonlanıp hayata döndürüldüler? Rusya’da kameralara yakalanan dinozorları ve bu dinozorlar hakkında ortaya atılan teorileri sizlerle paylaşacağım bir yazıyla beraberiz.

Nesli tükenmiş hayvanların en iyi fosilleri soğuk ikliminden dolayı Rus steplerinde keşfedilmiştir. Yıllar içerisinde yapılan araştırmalar sonucunda neredeyse birkaç saat önce ölmüş gibi iyi korunmuş mamut ve dinozor fosilleri Rusya’nın Altay bölgesin de bulunarak incelemeye alınmış, Sağlıklı DNA’lar elde edilmiştir. Sovyetler birliği dönemin de Rusya yaptığım bilimsel araştırmalar konusunda en fazla kaynağı genetik bilimine ayırmış ve bu konuya çok önem vermiştir. Sovyetlerin çöküşüyle pek çok askeri ve bilimsel araştırma kaynak yetersizliğinden kaderine terk edilmiştir. Genetik araştırmalarınsa bazılar terk edilmiş bazılarınınsa içinde bulunulan zorlu ekonomik koşullara rağmen bütçeleri azaltılarak araştırılmasına devam edilmiştir. Sovyetler birliği dönemin de Ruslar’ın mamutları hayata döndürmeye çalıştığı biliniyordu. Bu çalışmalar Sovyetler Birliği yıkılana kadar bir sonuca ulaşmasa da Rus bilim insanlarına eşsiz tecrübe ve bilgiler kazandırmıştı. Pleistosen çağının geç dönemlerinde yünlü mamut insanların av hayvanlarından biriydi. Bunun kanıtı birçok mağaralarda bulunan duvar resimlerinde görülmektedir. Ortadan kaybolmalarının nedeni fazla avlanmış olmaları mı, yoksa buzul çağının sonundaki büyük iklimsel değişiklikler mi olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Kuzey Amerika’daki ânî yok olmalarının nedeni olarak bir Meteorit grubunun Dünya’ya çarpması olabileceği, bunun da buzul çağının başlangıcını açıklayabileceği, Amerikalı bir araştırma grubu tarafından önerildi. MÖ 8000 yıl evvel mamutlar Avrupa’da ve Asya’da ortadan yok oldukları kabul edilmiştir. Aynı dönemde Homo sapiens insanları da kıtanın güneyden bu bölgelere doğru yayılmışlardır. Ancak Rus bilim adamları elde ettikleri fosillere yaptıkları kapsamlı testler sonucunda Sibirya’nın Wrangel Adası’nda izole şekilde yaşayan mamutların, Mağara Aslanlarının ve bazı ufak tür dinozorların MÖ 956′ senesine kadar hayatta kalmayı başardıklarını kanıtlamıştır. Buda büyük İskender’in doğumundan sadece 600 sene evveline kadar Dinozorların ve Mamutların Wrangel adansın da yaşamlarını sürdürdükleri anlamına geliyor. Sovyetler Mamutları veya dinozorları klonlayarak hayata döndürmeyi başaramamıştı. Ancak Mamutlarla aynı dönemde nesli tükenen Sivri dişli kaya faresi Wrangel adasında bulunan iyi korunmuş fosillerden elde edilen DNAların günümüz farelerinin embriyolarına enjekte edilmesiyle zaten DNA yapıları birbirlerine çok büyük oranda benzerlik gösterdiği için sorunsuz şekilde hayata döndürmeyi başarmışlardı. Ele geçirilen KGB kayıtlarından zaman içerisinde bu eski çağlardan gelen farenin popülasyonunun arttığını anlayabiliyoruz. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Vladivostok kentinde 11-13 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek olan 4. Doğu Ekonomik Forumu’nda dünyanın en gelişmiş genetik araştırma laboratuvarını Vladivostok kentinde kuracaklarını ve geçmişte genetik konusunda edinilmiş eşsiz deneyimlerin bu yolda kendilerine ışık tutacağını söyledi.

Wragnel adasından bir adım önde olarak Vostok gölün’de halen tarih öncesi canlılar yaşadığı düşünülüyor. Antarktika’da toplam 400 adet buzul-altı göl bulunmakta. Doğu Antarktik buz tabakasının orta bölgelerindeki Vostok bunların en büyüğü. Tam üzerinde 1957 yılında Rusya’nın Antarktik araştırma merkezi olarak kurulan Vostok İstasyonu yer alıyor. Gölün keşfi bu istasyon sayesinde gerçekleştirilmişti. 250 km uzunluğunda, 50 km genişliğinde olan dev göl ortalama 344 metre derinliğe sahip. Buzul altında kapladığı alan ise yaklaşık 6.000 metre kare. Dünyanın en derin 4. gölü olan Vostok, 3.700 metrelik bir buzul tabakasının altında bulunuyor. Buzul-altı göller, hidrotermal aktiviteler nedeniyle ısı açısından soğuk ve sıcağın bir kombinasyonu olarak düşünülebilir. Bu koşullar, belirli bir ısıyı tercih eden organizmaların barınması açısından oldukça zorlu bir habitat sunuyor. Üzerini kaplayan buz tabakasının yaptığı baskı da düşünülürse, ortamın fevkalade uç şartlara sahip olduğu çok açık. Vostok, ışığı tamamen bloke edebilecek kadar kalın bir buz tabakasıyla örtülü. Bu nedenle öyle karanlık ki, hayat için gereken besini sağlayamayacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak son gelen analizlerin sonucu gölde şaşırtıcı derecede yaşam çeşitliliği bulunduğunu gösteriyor. Ohio, Green State Üniversitesi biyoloji bilimleri profesörü Scott Rogers önderliğindeki araştırma grubu, yıllardır Vostok Gölü üzerinde çalışmalar yapıyor. 2012 yılında başladıkları son araştırmada gölün derinliklerine ulaşarak örnek toplamayı da başardılar. Araştırma grubunda bu müthiş keşfe imza atanların arasında bir de Türk biyolog var. Grubun laboratuar çalışmalarının büyük bir kısmını gerçekleştirmiş olan Zeynep Koçer, ekipteki faaliyetlerinin yanı sıra Amerika St. Jude Araştırma Hastanesi’nde bulaşıcı hastalıklar üzerine doktora yapıyor. Elde edilen örnekler üzerinde iki yıl boyunca titizlikle yürütülen incelemeler, 3.507 adet organizmanın genetik izini ortaya çıkardı. RNA ve DNA eşleştirmesi yöntemiyle türlerine göre tasnif edildiklerinde %94’ünün bakteri düzeyinde olduğu anlaşıldı. Ancak bilimin bugüne dek hiç karşılaşmadığı bakteriler olarak kayda geçirildiler. Geri kalan %6’lık bölüm ise tek ve çok hücreli bazı organizmalar ile funguslara dair DNA kanıtlarını içeriyor. Rogers ve ekibi, metagenom ve metatranskript olarak adlandırılan, bilgisayar yardımıyla binlerce genomun eş zamanlı sınıflandırılmasını sağlayan alışılmışın dışında bir teknoloji kullanmakta. Bu sayede, elde ettikleri veriler %100 güvenilirliğe sahip oluyor. Örneklerde rastlanan bazı bakterilerin DNA’ları yakından incelendiğinde, tarih öncesi tatlı su dinozorları, balıklar, deniz kabukluları ve halkalı solucanların sindirim sisteminde yaygınca bulunanlara çok benzedikleri görüldü. Bu durum, gölde henüz keşfedilmemiş kompleks yaşam türlerinin de olabileceğinin bir işareti. Dünyanın geri kalanından 15 milyon yıl boyunca korunmuş olan Vostok habitatı, daha önce hiç karşılaşmadığımız yaşam formlarının evrimine olanak tanımış olabilir. Ayrıca verilerin %6’lık birimini oluşturan kısımda, bazı hayvan ve bitkilerin üzerinde yaşayan simbiyoz organizmalar da tespit edildi.

2005 senesin de Sibirya Time’s adli gazeteye gelen bir eposta genetik araştırmalar hakkında çarpıcı iddialar ortaya atıyordu. Epostayı yazan kişi Sibirya’da bulunan Kuçitskiy askeri üssünde görev yaptığını fakat güvenlik kaygılarından dolayı kimliğini açıklayamayacağını söylüyordu. Kuçitskiy askeri üssü çarlık rusyasından kalma olsa da düzenli olarak modernize edilmiş günümüzdede faaliyete devam eden oldukça bir askeri üstür. 60 Km uzunluğunda ve 20 km genişliğinde olan bu devasa askeri bölgede Sovyetler birliği döneminde pek çok gizli araştırma gerçekleştirilmiştir. Ruslar Sovyetlerden kalma bir alışkanlık olarak günümüzde de araştırma merkezlerini askeri üslerin içerisinde inşa etmektedirler. Konumuza dönecek olursak gelen epostada ki iddialara göre bu Askeri üssün altında çok gelişmiş bir genetik araştırma laboratuvarında Fil, timsah ve komodo ejderi gibi canlıların genetiklerinden faydalanılarak mamutların ve bazı ufak cins dinozorların yeniden klonlandığı ve kendi aralarında çiftleştirilerek popülasyonlarının arttırıldığı üsteki sera içine inşa edilmiş ormanlık alanın tellerle çevrilerek burada doğal yaşam ortamlarının taklit edildiği fakat hayvanların doğası ve davranışları önceden kestirilemediği için birkaç ufak cins dinozorun kaçmayı başardığından bahsetmektedir. Bu iddialarıysa her hangibi bir delille desteklemediği halde pek çok kişi için yeterliydi. Çünkü bu bölgede yerel halk tarafından pek çok bilinmeyen canlı türü gözlemlenmiş ve ihbar edilmişti. Sibirya Time’sın olayı haberleştirmesinin ardından Kuçitskiy askeri üssü yetkilileri üssün içerisinde bir genetik araştırma tesisi bulunmadığını açıkladı. Ancak komplo teorisyenleri üsse alınan malzemelerin listesine ulaştılar. Alınan malzemelerin büyük kısmı sadece bir genetik laboratuvar da kullanılabilecek şeylerdi. Akabinde pek çok yerel araştırmacı bölgeye giderek üssün yakınlarında ki yerleşim birimlerinde konaklamaya ve etrafı gözlemlemeye başladılar. Sonuç olarak şu anda izlediğinize benzer pek çok canlıyı kamerayla görüntülemeyi başardılar.

  • Leave Comments