BURSANIN GİZEMİ

BURSANIN GİZEMİ

Bursa ve Uludağ’daki Şaşırtıcı Sırlar Bursa’nın 36 km kadar güneybatısında yer alan ve Paul Lucas’ın Agarta’dan gelen dervişlerle karşılaştığı Uludağ, zaman zaman gizemli olaylara sahne olur. İngiliz Daily Chronicle gazetesinin 30 Temmuz 1889 tarihli sayısında, İstanbul’daki bir gazetecinin, Uludağ’da meydana gelen muamma dolu bir kaybolma olayına ilişkin bir haber yer alıyordu: Bay Macmillan’ın kaderi, sanki bir gizem perdesiyle örtülüdür. Olay kısaca şöyle cereyan etmiştir: Ünlü yayıncı Macmillan’ın oğullarından biri olan Bay Macmillan, bir geziye katılarak üç hafta önce kadar İstanbul’a gelmişti. Ayın 11 inde buradaki konsolosluğun sekreterlerinden biri olan Bay Hardinge’le birlikte Bursa’ya gitti. 13 ünde bir yardımcıyla birlikte at sırtında Uludağ’a tırmanmaya başladılar. Dağdaki ikinci düzlüğe çıktıklarında, atlarından indiler ve öğle yemeklerini yedikten sonra yardımcılarını atlarının başında bırakarak yürüyerek tepeye çıkmaz üzere yola koyuldular.

Dağda biri diğerinden daha yüksek olan iki zirve vardır. Bir süre tırmandıktan sonra, ikiye ayrıldılar ve Bay Hardinge yüksek zirveye yönelirken, Bay Macmillan da arkadaşını daha sonra izlemek üzere ötekine tırmanmaya başladı. Zirveye ulaşan Bay Hardinge, Bay Macmillan’ı aşağıdaki tepede gördü ve mendilini sallayarak ona işaret verdi. Bay Macmillan tepeden inmeye başladı.Ve son kez görüldüğünde inişi hemen hemen yarılamıştı. Arkadaşının yanına gelmediğini gören Bay Hardinge, aşağıya inerek onu son kez görmüş olduğu yere gitti. Bay Macmillan’dan eser yoktu. Bay Hardinge ile yardımcısı, kendisini her yanda aradıktan sonra bulamayınca, Bursa’ya dönerek Tarabya’daki İngiliz Konsolosluğuna, Bay Macmillan’ı tuhaf bir şekilde ortadan kaybolduğunu haber veren bir telgraf çektiler.

Bay Macmillan’ın İngiltere’deki akrabaları, haberi öğrenince kendisinin bulunması için hiçbir masraftan kaçınılmamasını bildirdiler.Konsolosluğun tercümanı olan Bay Block, arama ekipleri oluşturarak yetmiş kişiyi çeşitli yönlerde seferber etti ve Bay Macmillan’ı canlı halde bulacak olan kişiye 500 Sterlin, cesedini bulacak olan da 25 Sterlin tutarında ödül vereceğini açıkladı. Arama faaliyetine toplam iki yüz kişi katıldı. Ne var ki, hiçbir sonuç alınamadı. Uludağ yolcularının yanındaki yardımcı ise, her an için, Bay Macmillan’ı işitebilecek bir mesafede bulunduğunu ve kendisini son gördüğünde, tepenin yarısına kadar inmiş olduğunu söylemektedir.

Bay Mamillan’ın kaderi hakkında çeşitli tahminler yürütülmektedir. Uludağ çevresinde herhangi bir yolcuyu gözünü kırpmadan öldürebilecek ya da kaçırabilecek olan Çerkez ya da başka kökenli birçok kişi yaşamaktadır. Fakat bunlar ilerini bilen kişilerdir; onu canlı olarak ellerinde tutsalardı isteyecekleri fidyeyi şimdiye kadar çoktan bildirmiş olurlardı. Öldürülmüş olması dâhilinde de, katiller “cesedi bulduklarını” öne sürerek 25 sterlin tutarındaki ödülü isteyeceklerdi. Rehberler ise, Uludağ’da bir yolcunun içine düşebileceği hiçbir yarığın bulunmadığını belirtmektedirler. Böyle bir şey olsaydı dahi, Bay Macmillan’ın cesedinin, arama ekiplerince çoktan bulunmuş olması gerekirdi. Macmillan hiç bir zaman bulunamadı ve kendini örten gizem perdesi de aralanamadan öylece kaldı. Macmillan’ın tuhaf bir şekilde ortadan kaybolmasından 48 yıl sonra, Uludağ’da buken ayılar tarafında evlat edinilen çocukların en son örneği olan bir “ayı kız” yakalandı. 1937 yılında Uludağ’ın yamaçlarında avlanmakta olan bir grup avcı, bir dişi ayıyı vurmuşlardı. Aniden ayının ininden fırlayan, güçlü kuvvetli ufak tefek bir yaratık, şaşkınlık içindeki avcılara saldırdı.

Bu garip yaratığı etkisiz hale getirdiklerinde, hayretler içinde onun Homo Spiens Ferus, vahşi beşer türünden bir ayı kız olduğunu gördüler. 16 yaşlarındaki vahşi çocuk, bir ayıyı andırıyor ve aynen bir ayı gibi homurdanıyordu. Davranışları da ayılarınkine oldukça benziyordu. Daha sonra Bursa’daki akıl hastanesine teslim edilen ayı kız, beşeri hayata alıştırılmak üzere özel bir bakım altına alınmıştı. Uludağ’la ilgili olarak yakın zamanlarda tanık olunan bir diğer gizemli olay da, dağın üzerinde işitilen bir dizi garip patlamaya ilişkindir. 1979 yılında Temmuz ayının son günlerinden Eylül ortalarına kadar, Uludağ’da gök gürültüsüne benzere patlama sesleri duyulmuş ve aynı zamanda, depremi andıran güçlü sarsıntılar hissedilmişti. Uludağ sırrını bu kez de açmadı ve patlamaların mahiyeti anlaşılamadı.

1952 yılında Uludağ’ın güney yamaçlarından Orhaneli’ne doğru aklaşan iki ufonun görüldüğü UFO gözlemi ile Agartalı devrisin Bursa’da ortaya çıkışını hatırladığımızda, Uludağın gerçekten de farklı mahiyetlerde olan bu gizemli fenomenlerin hepsini irtibatlandırabilecek olan bir takın sırlar taşıyıp taşımadığı sorusu aklımıza takılmaktadır. Uludağ’ın bu adı almazdan önce taşıdığı isimler de çok ilginçtir. Klasik Çağdaki adı Olimpostu; yani tanrıların ikamet ettiği bir dağ olarak biliniyordu. Daha sonra Türkler Anadolu’ya geldiklerinde, inzivaya çekilmiş rahiplere yurt olan bu dağa, Keşiş Dağı demişlerdir. Uludağ 14. y.y.dan itibaren de Türk Dervişlerine mesken olmuştu. Görülüyor ki Uludağ hangi uygarlığın sınırları içinde kalmışsa o kültüre özgü inisiyatik faaliyetler için bir odak noktası oluşturmuştur.

  • Leave Comments